İbn-i Arâbî, bunu güzellik ile aşkın bağlantısının kopmasının imkansızlığına bağlar ve şöyle der: Yine Peygamberimizin bir hadisinde şöyle denilmektedir: “Yüce Allah, önce fitne çıkarmış, fakat sonra pişman olup tövbe etmiş kimseleri sever.” “Birbirini Allah için, Allah’ta sevenlere, Benim sevgim, Muhabbetim vâcib olur.” “Nimetlerinden size bağışta bulunduğu için Allah’ı seviniz” “Allah güzeldir, güzelliği sever”. Allah, hamd edilmeyi sever. Peygamberimiz gene şöyle buyurmaktadır: “Bana, dünyanızdan üç şey sevdirildi: Kadın, güzel koku ve gözümün nûru namaz.” Gerçekten bu konudaki hadisler pek çoktur. Bil ki, sevgi makâmı çok şerefli bir mâkamdır. Gene bil ki, sevgi varoluşun aslıdır; Biz aşktan sudûr ettik Aşk üzre yaratıldık Aşka doğru yöneldik Aşka verdik gönlümüzü Mevlânâ da aynı görüştedir. Mevlânâ, Arapça kelimelerdeki erillik-dişilik kaidesinden başlayarak ve bunu dilden irfâna çekerek aşkın yaratılışın sebebi ve hikmeti olduğu noktasına varır. Mevlânâ, ünlü eseri Mesnevî’de şöyle der:


Kaderde, kazada Allah’ın hikmeti

Bizi birbirimize ezelden âşık etti.


Dünyadaki cüzler çifttir ezelden beri

Kendi çiftine âşıktır parçanın her biri.


Âlemdeki her zerre kendi çiftini ister

Nice ki kehribar saman çöpünü çeker.


Gök yere der: “Merhaba,biz ikimiz

Mıknatıs ile demirin olduğu gibiyiz.”


Akla göre gök erkek ve kadındır yer

Gök indirdikleriyle yeryüzünü besler.


Gök, yeri ısıtır kalmayınca sıcaklığı

Yere su gönderir kalmayınca ıslaklığı.


Toprak burcu yeryüzüne yardım eder

Suya mensup burç yeri nemle tazeler.


Rüzgâr burcu yere bulutlar sevkeder

Onunla yerdeki pis kokuları yok eder.


Ateş burcu da güneşe sıcaklık verir

Güneşin önü ardı kızarmış tava kesilir.


Eşi için çalışan bir erkek gibidir felek

Yerin etrafında döner ilan-ı aşk ederek.


Yeryüzü de hanımlık eder de göğe

Çocuklar doğurur, başlar emzirmeğe.


Öyleyse yer ile göğü akıllı bilmelisin

Akıllıların yaptıklarını yaptıkları için.


İki güzel eğer birbirini emmeselerdi

Karı koca gibi birbirini isterler miydi?


Yer olmazsa yeşerir mi gül, erguvan?

Bir şey olmazdı göğün su ve ısısından.


Onun için kadının erkeğe meyli var

İkisi birbirlerini böyle tamamlarlar.


Gece ile gündüz de böyle sarışmışlar

Görünüşte ayrı gerçekte bir olmuşlar.


Gece ve gündüz zıt iki düşmandırlar

Fakat bir gerçeği birlikte dokuyorlar.


Her biri tamamlamak için fiilini,işini

Akrabasını ister gibi istiyor diğerini.


Gece yoksa insan bir şey kazanamaz

Gece kazanmasa gündüz harcayamaz.


Mevlânâ, hakikate varmak yolunda iki kavramdan bahseder. Zühd ve aşk. Mevlânâ zühd ve aşk yollarını birbiriyle kıyaslar. Zühd, hakka varmada aşk kadar etkili değildir. Mevlânâ, zühd yolunu yok saymamakla birlikte, aşk yolunu daha önemli ve daha irfânî bulmaktadır. Sâlikin hakikât yolcusunun olgunlaşmasında “zühd” bir yolsa da kendi deyişiyle “mevhum” dur. Burada hakikat yolcusuna hâkim olan duygu “havf ” yani korkudur. Korku ümit ile beraberdir. Ümide “Reca” denir. Bunun bir ma’nası da mükafattır. Mükafatta ise menfaat beklentisi hâkimdir. Ulu kişi mükafat ümidiyle ya da ceza korkusuyla Allah’ı sevdiğinde, kendi rahatını ve menfaatini düşünmektedir. Oysa aşk öyle değildir. Aşkta karşılık beklemek “çiğlik” olarak görülmüştür. Oysa aşk; “niçini” “nasılı” terk etmekdir. Aşk her türlü davadan ve dertten kurtarır. Yûnus Emre’nin deyişiyle;

“Aşk gelince cümle dertler bitermiş”


Çünkü aşk zaten derdin derman, dermanın dert olmasıdır. Şairin biri güzel olan özetlenemez demiş. Biz, şimdilik aşkın özü konuşsun diye susuyoruz.