Çağlar Cilara
Felsefe doktoruydu, istihbarat başkanı oldu: Dünya İbrahim Kalın'ı konuşuyor
Yeni bir Suriye inşa ediliyor.
Son birkaç gündür İran'ın kışkırtmalarıyla yaşanan provokasyonların dışında Suriye'de hayat olağan akışında ilerliyor.
Ülkenin kontrolünü ele geçiren HTŞ, akıllı bir politika yürüterek büyük bir yıkım yaşayan Suriye'yi normalleştirip ayağa kaldırmaya çalışıyor.
Esad rejiminin unsurları bile HTŞ'ye güvenerek silahlarını teslim ediyor, Hristiyanlar Noel kutlaması yapıyor...
Hem kilise hem de camilerde ibadetler korkusuzca gerçekleşiyor.
Her geçen gün sokaklar daha da canlanıyor, gece hayatı ise hareketleniyor...
Ülkede restoranlar, kafeler, barlar gece geç saatlere kadar açık tutuluyor... Nargile de içiliyor, alkol de tüketiliyor... Kimse kimseden şikayetçi değil.
Halk, 8 Aralık'taki devrimin tadını aldı, ülkede farklı unsurların barış içinde, bir arada yaşayabileceği gerçeği çok kısa bir sürede test edildi.
Bu normalleşmenin arkasındaki devlet aklının Türkiye olduğunu herkes biliyor...
Bütün dünya bu gerçeği artık konuşmaya başladı.
Uluslararası basında Türkiye'nin Suriye üzerindeki etkisinden söz eden yazı ve analizlere şimdi daha çok yer veriliyor.
Son olarak Al Jazeera'de MİT Başkanı İbrahim Kalın ile ilgili kapsamlı bir yazı kaleme alındı.
Yazıda Kalın'ın hayatından önemli ayrıntılar yer alırken Türkiye'nin yeni Suriye'deki rolüne ve ağırlığına ilişkin de çarpıcı tespitler dikkat çekti.
Merak edenler için yazının tamamını burada paylaşıyorum:
17 Kasım’da muhaliflerin Esad rejimine karşı başlattığı harekât tüm dünyayı şok edecek kadar hızlı gelişti ve 11 günde Şam merkezine ulaştılar. 61 yıllık Esed rejimi 8 Aralık 2024 tarihinde devrildi ve tarihe karıştı.
Büyük devletler bu olağan dışı hızlı gelişme karşısında nasıl bir pozisyon alacaklarını bilemezken, Heyet Tahrir Şam (HTŞ) hareketinin lideri Ahmed eş-Şera yine herkesi şaşırtan açıklamalar yaptı ve şehirlerde yaşam 4 günde normale döndü.
Kaos yaşanmadı, katliam olmadı, intikam alınmadı ve halk çok hızlı bir şekilde duruma adapte oldu.
Eş-Şera’nın diplomatik açıklamaları, herkesi kucaklayan demeçleri, son derece dikkatli hazırlanmış mesajları tüm devletlerin, siyasilerin ve medyanın dikkatini çekti doğal olarak.
O zaman herkes bu hızlı harekâtın, bu siyasi demeçlerin arkasında bir devlet aklının olduğunu düşünmeye ve sorgulamaya başladı.
12 Aralık tarihine kadar o devlet aklının İngiltere, ABD, İsrail, Rusya olduğuna dair spekülasyonlar yapıldı.
Kimse HTŞ ve diğer grupların değiştiğine, dönüştüğüne ve ilerleme kaydettiğine inanmak istemedi.
12 Aralık tarihinde yayınlanan bir fotoğraf tüm tartışmaları bitirdi.
Henüz devletler yeni Suriye yönetimiyle nasıl bir ilişki kuracak ve nasıl pozisyon alacaklarına karar vermemişken, medyada son derece şaşırtıcı ve inanılması güç bir haber yayılmaya başladı.
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın Şam’a gelmişti. Haberi doğrulatmak için tüm kaynaklar telefon yağmuruna tutuldu ancak cevap alamadılar.
Ardından Şam sokaklarında vatandaşların çektiği bir görüntü dolaşmaya başladı.
Bir arabanın ön tarafında MİT Başkanı Kalın ve Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şera görüntülenmişti.
Aracı Ahmed eş-Şera sürüyordu, Kalın da yanında oturuyordu.
Bu olağanüstü durum tüm dünyaya hızla yayıldı. Ardından Kalın’ın Emevi Cami’nde dua ederken bir fotoğrafı yayınlandı.
Böylece Şam’da Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı’nın olduğu, bir dizi görüşme ve ziyarette bulunduğu kesin olarak anlaşıldı.
İşte o saatten sonra tüm dünyada Türkiye’nin Suriye’de yaşanan devrimde önemli etkisi olduğu konuşulmaya başlandı.
Aslında Türkiye, MİT Başkanı’nı Şam’a göndermekle dünyaya şu mesajı vermişti: Türkiye sadece İdlip, Azez, Cerablus’ta değil, Şam’ın kalbinde de vardı ve Suriye halkının meşru temsilcilerinin yanında olduğunu göstermiş oldu.
Mütebessim yüz ifadesiyle Emevi Cami’nde, Şam sokaklarında görüntülenen MİT Başkanı’nı merak etti herkes.
Aslında tanınmayan biri değildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözcüsü iken dünya medyasında sıkça görülen, açıklamaları medyada sık yer alan, entelektüel çalışmaları da ABD’den İngiltere’ye kadar bilim camiasınca okunan bir isimdi.
Fakat şimdi dünyanın en zor işlerinden biri olan istihbarat dünyasında görünmez olmuştu.
Hakkında bilinmeyen yönleri ortaya çıktıkça şaşkınlığın daha da arttığı bir profili vardı İbrahim Kalın’ın.
“Aslında benim siyaset ve devlet görevi gibi bir planım hiç yoktu. Ben küçüklükten beri kendimi bir ilim insanı, bir akademisyen olarak kurguladım. İleriye dönük de hayalim hep oydu. Hamdolsun onu kısmen gerçekleştirdim, yani akademik bir hayatım da var.”
Basına verdiği bir mülakatta İbrahim Kalın kendisi için planladığı kariyer yolunu böyle tarif etmişti. Ancak hayat onu belki de hiç düşünmediği bir yere getirdi.
Türkiye’nin en doğusunda yer alan, soğuk kışları, yüksek dağları ve türküleriyle meşhur şehri Erzurum kökenliydi ailesi.
Kendisi ise 1971 yılında İstanbul’da doğmuş, ortaokul ve liseyi farklı şehirlerde okumuştu. Üniversite için tekrar doğduğu şehre gelmiş, İstanbul Üniversitesi’nde tarih okumuştu.
Öğrencilik yıllarından itibaren politik gelişmeleri yakından takip etmiş ve akademik kariyeri o günlerde aklına koymuştu. Gençlik yıllarında arkadaşları arasında Erzurum şivesiyle “agabeg” diye çağırılırdı. Bunun sebebi babacan, yardımsever bir ağabey gibi davranmasıydı.
1992 yılında üniversiteyi bitirince mastır yapmak için Malezya’ya gitti. İslam düşüncesi ve felsefe alanında çalışmalar yaptı.
Kalın 1994’te Molla Sadra’nın felsefesi üzerine mastır çalışmasını tamamlayıp Türkiye’ye döndü ve 1 yıl sonra ABD’ye gitti.
ABD’de önce Holy Cross sonra Georgetown Üniversitesi’nde karşılaştırmalı beşerî bilimler ve felsefe alanında doktora yaptı.
2002 yılında bu üniversiteden doktor unvanını aldı. O tarihte kendisi için bir yol ayrımı göründü.
Dr. İbrahim Kalın’ın Georgetown Üniversitesi’nde doktora unvanı aldığı yıl, Türkiye’de büyük bir siyasi değişim yaşanıyordu. Recep Tayyip Erdoğan 2002’de girdiği seçimde büyük bir zafer kazanmış ve ülkede tek başına iktidar olmuştu.
Muhafazakâr siyasetin o güne kadar kazandığı en büyük siyasi başarı sonrası Türkiye’de büyük bir değişim başladı.
Erdoğan, muhafazakâr camianın entelektüellerini, kariyer sahibi isimlerini ve yetenekli gençlerini etrafında toplamaya başladı.
İbrahim Kalın kariyeri ve birikimiyle camiada dikkat çeken gençlerden biriydi.
AK Parti yetkilileri Dr. İbrahim Kalın’a Türkiye’ye gelerek uluslararası bir düşünce kuruluşu kurmasını ve Türkiye için fikirler üretmesini teklif etti.
Kalın, Georgetown Üniversitesi’nde kalıp akademik kariyerine devam etmekle, Türkiye’ye dönüp politik yönü ağır basan bir hayata atılma arasında tereddütte kaldı bir süre.
Sonunda teklifi kabul etti ve 34 yaşında, 2005 yılında Türkiye’ye gelerek SETA’yı (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı) kurdu.
O günden itibaren Başbakan Erdoğan ile yakın çalışmaya başladı. İşte bu yakınlık, İbrahim Kalın’ın Şam Emevi Camisi'nde namaz kılan İstihbarat Başkanı olacağı kariyer hikayesinin başlangıcı oldu.
İbrahim Kalın’ın üniversite yıllarından beri devam ettirdiği disiplinli okuma ve yazma süreci SETA Başkanı olduğu dönemde biraz daha kolay devam etti.
Ancak Başbakan Erdoğan onu daha yakınına almak için yeni bir görev teklif etti. Dış Politika Danışmanı Prof. Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanı olunca, onun yerine İbrahim Kalın Başbakanlığın baş döndüren hızlı ve yoğun çalışmalarının içine girdi bir anda.
Ancak ısrarla akademik çalışmalarını bırakmadı. Çok sayıda fikir kitabı yayınladı ve 2020 yılında profesör unvanını aldı.
İbrahim Kalın, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasının ardından Büyükelçi ve Cumhurbaşkanı Sözcüsü olarak politik kariyerinde bir kez daha yükseldi.
O tarihten sonra medya, siyaset, akademi ve diplomasi alanında yoğun bir çalışma içerisine girdi.
Fakat bu esnada felsefe ve fikir kitapları yazmayı ihmal etmedi. Kitapları İngiltere’de Oxford Üniversitesi ve ABD’de Brigham Young Üniversitesi’nde yayınladı ve daha sonra birçok dile çevrildi.
Lise yıllarında Türk müziğine ilgi duyan İbrahim Kalın saz çalmasını o yaşlarında öğrendi.
Müzik öğretmeni Mithat Hoca, Alanya’da ona saz çalmasını öğreten ve müziği sevdiren kişiydi.
Kalın sazı hiç elinden bırakmadığı gibi Türkü de söyledi. ABD’de arkadaşlarıyla beraber küçük bir müzik topluluğu kurarak minik konserler bile verdi.
Sadece saz çalmakla kalmadı, ney de üfledi. Türkiye’de bestelediği Türküler ünlü sanatçılar tarafından okundu.
Ünlü filozof Farabi’nin müzik teorisi üzerine yazdığı kitaplarından etkiledi ve müziğe olan ilgisini şöyle tanımladı:
“Müzik ve sanatla ilişkim bir hobi, boş vakitleri geçirmem için yaptığım bir şey değildir. Ben onu kendimi gerçekleştirmemin, varlığı anlamlandırma çabamın bir parçası olarak görüyorum. Çünkü bunlar beni daha zenginleştiren, yaptığım işi daha anlamlı hale getiren işler. Bizatihi kıymetli ve önemli oldukları için yapmaya çalıştığım şeyler.”
Bir felsefe profesörünün bir istihbarat teşkilatı başkanı olması çok olağan bir şey değildir. Ancak Kalın’ın son 20 yılı Erdoğan’ın yakınında siyaset, diplomasi ve güvenlik konularıyla yoğun meşguliyetle geçti.
Türkiye’nin dahil olduğu güvenlik ve diplomasi dosyalarının tamamına vakıf oldu. Bu nedenle MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olması üzerine Haziran 2023 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından MİT Başkanı olarak atandı.
Bu göreve getirilmesinde, Erdoğan ile aralarında oluşan güven duygusunun çok etkili olduğu söylenir.
Kalın MİT Başkanı olduktan sonra çok ciddi dosyalarla uğraşmaya başladı. PKK, DEAŞ, El Kaide, FETÖ gibi terör örgütleriyle mücadele etti.
Büyük bir soykırımın yaşandığı Gazze savaşında ateşkesin sağlanması için aktif rol oynadı.
Bu esnada Türkiye’de faaliyet gösteren büyük bir MOSSAD ajan şebekesini çökertti.
1 Ağustos 2024’de yakın tarihin en büyük takas operasyonuyla ABD, Rusya, Almanya dahil 7 ülkenin rehine takasının Ankara’da gerçekleşmesini sağladı.
İbrahim Kalın başkanlığı döneminde akademik yanını kurumun işleyişine yansıtmaya başladı. İlk yaptığı icraatlarından biri İstihbarat Akademisi kurmak oldu. Burada mastır ve doktora düzeyinde güvenlik, istihbarat, jeopolitik çalışmalar başlattı.
İstihbarat Akademisi, dünyadaki kriz konularıyla ilgili düzenli raporlar da yayınladı.
Böylece Kalın akademik yönüyle istihbaratı da bir şekilde birleştirmiş oldu. Şaşırtıcı ama MİT Başkanı’yken o yoğunlukta “İslam, Aydınlanma ve Gelecek” adıyla bir kitap daha yazdı.
Siyasetin en eski tartışmalarından biri olan güvenlik ve özgürlük dengesi her ülke için son derece kritik bir konu.
Türkiye ise bu iki konuda çok acı tecrübeler ve tartışmalar yaşayan ender ülkelerden biri. Zira ülkenin etrafında, komşularında ciddi savaşlar, terör, göç ve iç savaşlar yaşanıyor. Bu çatışma ortamları Türkiye’ye yoğun göçe, terör eylemlerine ve hatta askeri darbelere bile neden oluyor.
Bu olaylar yaşandığı esnada güvenlik hassasiyeti artan Türkiye, özgürlüklerin kısıtlanması tartışmalarının da merkezi oluyor.
İbrahim Kalın yazdığı kitaplarda, makalelerde ve verdiği röportajlarda sürekli bir arada yaşama, tüm etnik ve dini yapılarla barış içinde var olma ve demokrasi vurgusu yapan demokrat yanı daha çok ön plana çıkan birisi.
Şimdi güvenlik bürokrasisinin en önemli kurumunun başında yer alarak bu tartışmaların ana aktörü oldu.
Kalın, MİT Başkanı olarak bir kez kamuoyunun karşısına çıkıp konuşma yaptı.
MİT’in kuruluş yıl dönümü ve İstihbarat Akademisi’nin kuruluşu vesilesiyle düzenlenen törende politikasını, “özgürlüklerden vazgeçmeyerek güvenliği sağlamak” şekilde açıkladı. Bu yaklaşımını da şu kelimeyle özetledi: “Güvenlik özgürlük içindir.”
Özgürlükten yana tavrının ateşten çember haline gelen Ortadoğu coğrafyasında ne kadar güç uygulanacağını tahmin etmek zor değil. Ancak Suriye’de bunun etkilerini kısmen görmeye başladık.
Dünyadaki istihbarat başkanları içinde felsefeci, müzisyen ve akademisyen tek kişi olarak sanırım ilgi odağı olmaya devam edecek İbrahim Kalın.