Gündemin öne çıkan başlıkları Tartışma Zemini'nde ele alındı

Tartışma Zemini'nde siyasetteki dengeler ele alındı, gündemin sıcak konuları masaya yatırıldı. Çağlar Cilara sordu, Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Hasan Sınar, 24. Dönem CHP Milletvekili Erdal Aksünger, Türkgün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Müftüoğlu ve Gazeteci Cem Küçük yanıtladı. Gündemin öne çıkan başlıklarından biri de Kıbrıs Barış Harekatı'nın 50'nci yıl dönümünde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in verdiği fotoğraf. Çağlar Cilara'nın konukları bu fotoğrafı da değer
Gündemin öne çıkan başlıkları Tartışma Zemini'nde ele alındı

Tartışma Zemini'nde siyasetteki dengeler ele alındı, gündemin sıcak konuları masaya yatırıldı. Gündemin öne çıkan başlıklarından biri de Kıbrıs Barış Harekatı'nın 50'nci yıl dönümünde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in verdiği fotoğraf. Sığınmacı sorunu, Türk vatandaşlarına vize verilmemesi, Avrupa'da yaşam koşulları ve CHP ile İYİ Parti arasında yeniden başlayan ittifak diyalogları da dahil birçok konu ele alındı. Program, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve CHP Lideri Özel arasındaki kareye ilişkin "Fotoğraf karesinde ne gördünüz?" sorusuyla başladı...

BEN ÇOK OLUMLU BULUYORUM

Cem Küçük: Ben çok olumlu buluyorum. Özgür Bey'in yerel seçimler bittiği andan itibaren yaptığı olumlu hamlelerin hepsi toplumdan olumlu not alıyor. CHP'nin iktidar olabilmesi için muhafazakarlardan oy alması lazım, milliyetçilerden. CHP tek başına hiçbir zaman iktidar olamadı. Ama bu fotoğraflar götürebilir CHP'yi. Çünkü bir kere Kıbrıs davası. Kıbrıs davasının AK Partisi, CHP'si, MHP'si, İYİ Partisi yok ki. Milli bir dava var, devletin bütün erkanı orada. Orada anlık Cumhurbaşkanı'na bir şey söylerken... Öyle bir ben yakalarım ki seni rezil de edilebilir o vezir de edilebilir. Özgür Bey eleştirilerini devam ettiriyor, erken seçim diyor, emekliler diyor, mitingler yapıyor. Trakya'ya gidiyor, İç Anadolu'ya gidiyor. CHP içindeki diğer milletvekillerinden de eleştiriler geliyor. Kıbrıs davası hepimizin ortak gururudur. O hükümette de rahmetli Erbakan ve rahmetli Ecevit beraber yaptı. Bu alkışlanması gerekendir.

BEN BURADA HERHANGİ BİR SİYASET KAYBI GÖRMÜYORUM

Erdal Aksünger: Bu söylenen özellikle diyalog meselesinin şu fotoğraftan ibaret olmadığını söyleyeyim. Cem Bey'in dediğine ben de katılıyorum. Bir enstantane çekersiniz çok garip şeyler çıkar. Bir de başka bir fotoğraf çekersiniz başka şeyler çıkar. Dikkat ederseniz mesela ben olsam arka tarafta Sayın Bahçeli niye öyle bakıyor diye sorabilirim. Bir anlam yok da bir anlam çıkarmak için söylemiyorum. Herkes bir şey söyleyebilir. Kıbrıs çok önemli bir konu. Şuna da katılmıyorum, bu Kıbrıs meselesi üzerinden Türkiye'nin Yunanistan'la olabilecek diyaloğunun sadece milliyetçilik üzerinden değerlendirilip kenara koyulmasını da ben çok anlamsız buluyorum. Sonuçta yanı başımızda yaşanmış birtakım dramatik şeyler olmuş ve Kıbrıs'ta gerçekten haklı bir şekilde biz bir çıkarma yapmışız, haklı şekilde kendi vatandaşlarımızı, onlar Türkiye'nin de vatandaşı, bir operasyon yapmışız ve bu çıkarmanın sonunda o insanların güvencesi olmuş bir Türkiye var. Buradan bazı mesajlar, sosyal medyadan da görüyorum. Mesele Yunanistan'a mesaj vermek değil. Mesele burada bu konuda bizim irademizi ortaya koymak.

Ben burada da işte bu fotoğraftan dolayı herhangi bir siyaset kaybı görmüyorum. Özgür Bey'i yıllardır tanıyan bir insanım. Beraber çok çalıştık. Davranış şekillerini de bildiğim için, heyecanlıdır bu konularda, bir şey olduğu zaman söyleme gereği hisseder. Alışagelmiş bazı siyasetçiler gibi de değildir. Biraz durayım tarzından öte şunu yapar, o anda hemen bir şey aklındayken onu konuşmak ister. O anda aklında bir şey vardır, onu şu fotoğrafın anlatması için söylüyorum, onu söylüyordur. Söylüyor ihtimalini demiyorum, söylüyordur.

BİRAZ ACEMİCE OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM

Mehmet Müftüoğlu: Kıbrıs mutabakatı diye diyebileceğimiz tam anlamıyla genel bir fotoğrafı çizebiliriz. Bu fotoğrafı özelde tabiki konuşacağız. Ama genel fotoğraf muhalefetiyle iktidarıyla ve Türkiye'den akademisyeninden tutun da sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerine kadar neredeyse KKTC nüfusu kadar Türkiye'den Kıbrıs'a kutlamak adına buradan oraya gittiler. Bu aslında Türkiye ile Kıbrıs arasındaki birliğin, dayanışmanın, bağın tezahürüdür. Onun dışında da Türkiye'deki yapının her ne kadar içeride birbirleriyle didişseler de dışarıya karşı tek vücut olduklarını, tek yumruk olduklarını, gerektiğinde o yumruğu aynı anda gelebilecek her türlü tehdide karşı direnç gösterebileceğinin bir fotoğrafıdır.

Şimdi Sayın Özgür Özel'in Cumhurbaşkanı ile iletişim kurma durumuna baktığımız zaman... Şimdi orada protokol bir oturma pozisyonu var ve bir tören izleniyor, gösteri izleniyor. Burada Sayın Özgür Özel'in dolayısıyla kameralar da protokolü çekiyor, bir an refleks gösterip Sayın Cumhurbaşkanı'na bir şeyler telaffuz etmesi, orada tabii ki siyaset konuşacak hali yok, ama nihayetinde bunu siyasi bir ranta dönüştürmek için ya da kamuoyunun gündemine gelmek için veyahut tartışılsın şeklinde bir gündem oluşturma açısından sanki önemli bir fotoğraf karesi şeklinde kamuoyuna yansıtıldı. Evet kimisi eleştiriyor kimisi de destek veriyor. Ama orada spontane bir ifade kullanılmış ve onun dışında da hiçbir şey yapılmamış. Burada tabii ki o protokol esnasında böyle bir hareket yapılır mı? Bir parti genel başkanının o şekilde davranış sergilemesi biraz acemice olduğunu düşünüyorum.

Orada Sayın Özgür Özel Sayın Cumhurbaşkanı ile diyalog içinde olma gayretinin olduğunu gösteriyor. Ben Sayın Cumhurbaşkanı ile diyalog içinde olmak istiyorum mesajı veriyor, buradan o anlam da çıkıyor ama ben şunu söylüyorum. Orada önemli bir etkinlik var. Protokoldesiniz. Bütün gözler sizin üzerinizde. Bu şekilde bir davranış bana göre bir Genel Başkan'ın yapmaması gereken bir davranış olduğunu düşünüyorum.

BİRLİKTELİĞİ SERGİLEMİŞ OLMASINI ÖNEMLİ BULUYORUM

Prof. Dr. Hasan Sınar: Fotoğrafa gelmeden önce bir hususun altını çizelim. Türkiye'de son dönemde siyasete egemen olan kutuplaşma dili ülkeye çok büyük zarar verdi. Bunun en önemli neticesi siyaset üstü olması gereken konularda dahi bir araya gelip ortak bir irade gösteremeyişimizdi. Şimdi yavaş yavaş siyaset üslubundaki bu sertliğin, nefretin ortadan kalkması, kutuplaşmanın biraz daha azalmasıyla birlikte biz en azından siyaset üstü algılanması gereken konularda bir araya gelebildiklerini görüyoruz. Ben bunu çok olumlu buluyorum. KKTC'nin varlığı, bekası bizim için hayati bir durum. Dolayısıyla KKTC'ye yönelik burada 50'nci yılın kutlanması ve Türkiye'nin tüm bileşenleri tüm renkleriyle orada yekpare olarak bir görüntü sergilemesini önemli ve değerli olduğunu düşünüyorum. Dönelim fotoğrafa... Ben açıkçası tek bir anlık fotoğraf karesinden hareketle bir siyasi yorum yapıp buradan büyük büyük çıkarım yapılmasının fevkalade yanlış olduğunu düşünüyorum. Sayısız örneği var. Hatırlarsınız, Sayın Cumhurbaşkanı'nın Amerikan Başkanı'nın yanağını okşar gibi fotoğrafı vardı. Günler boyu konuşuldu ama aslında bir açı hatası, açı yanılsamasıydı. Bunlar günlük hayatın içerisinde olabilir, o an o kare aslında onu ifade etmeyebilir. Ama geneline baktığınızda, kareden bağımsız olarak şöyle, Ana Muhalefet Partisi Lideri'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı'nın ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın siyaset üstü olması gereken Kıbrıs gibi bir konuda bu birlikteliği sergilemiş olmasını önemli buluyorum. Şu fotoğrafı vermek bence fevkalade olumlu, hedefe giden yolda doğru adımlar atmak anlamını taşıyor.

KARE ÜZERİNDEN ETKİNLİĞİN ÜZERİNE BİR GÖLGE ATILDI

Mehmet Müftüoğlu: Sayın Özgür Özel'in basın açıklamasını dinledim. Sanki yaklaşık yarım saat kadar konuşmuş gibi Cumhurbaşkanı'yla iletişim halinde olmuş gibi bir basın açıklaması yaptı. Ben olayın şu tarafındayım. Bugün KKTC'ye yapılmış olan Barış Harekatı'nın 50'nci yılı ve önemli bir etkinlik düzenleniyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün birimleri orada. Siz bir kare üzerinden bu etkinliğin üzerine sanki bir gölge atmış oluyorsunuz. Buna dikkat edilmesi gerektiğini söylüyorum.

TÜRK VATANDAŞLARI NEDEN VİZE REDDİ ALIYOR?

Prof. Dr. Hasan Sınır: Dünya üzerindeki gelişmiş ülkelerin hemen tamamı bizim yurttaşlarımıza vize uyguluyor. Bu yanlış bir şey. Ne yazık ki hükümetin son dönemdeki göçmen politikası, özellikle parayla vatandaşlık, Suriyelilerin vatandaş yapılması gibi uygulamalar da bu duruma tuz biber ekti. Ve şu an Türkiye Avrupa üzerindeki hemen tüm ülkelerin, Kuzey Amerika'daki bütün ülkelerin hatta Güneydoğu Asya'daki ülkelerin vize uyguladığı bir ülke haline geldi. Bizim bunu değiştirmek için adım atmamız gerekiyor. Siz gelişme ülke olduğunuzu ileri sürüyorsanız, bunun en temel kriteri şu. Siz beyin alan bir ülke misiniz, beyin göçü veren ülke misiniz? Dünya üzerindeki ben beyin göçü alan ülkeyin diyen ülkelerin hepsi gelen ülke. Dünya üzerindeki bütün göçmenleri yüzde 20'si, yabancılar bizim ülkemizde yer alıyor. Politikaları bir bütün olarak düşünmemiz gerekiyor. Bu vize uygulaması bir haksızlık teşkil ediyor mu? Hiç tartışmasız teşkil ediyor. Sen nasıl benim yurttaşlarımı, beyaz yakalı düzgün çalışan insanlar veya oraya okumaya gidecek olan öğrencileri nasıl geri çevirirsiniz?


Cem Küçük: Schengen vizesinde başvurular, pandemiden sonra mesela 100 başvuru varsa bu 160 başvuru oldu. Ertelenme sayısı o, bir kere yetmiyor. Almanya konsolosluklarındaki yer de yetmiyor. Burada Avrupa'nın şöyle bir iki yüzlülüğü var. Mesela sonradan vatandaşlık olana vermiyor. Kimliğini görüyor çünkü. Ama az önce hocamızın dediği, arkadaşına niye vermiyorsun. Yeni geldim, uçağa binerken elli kere aranıyorsun, inerken aranıyorsun, senden bir sürü evrak istiyor. Orada muhtemelen şundan yapıyor olabilir, bir de Avrupa'yı desteklemeyeyim ama... Şöyle düşünüyor, bu gri pasaport meselesinde, gri pasaportla gidip gelmeyenler oldu, turlarla gidip gelmeyenler oldu. Bazı turlar 15 Temmuz'dan sonra özellikle FETÖ'cüler, gençlerin bir kısmı gitti, geziye gidiyor. Bizim Türkler genellikle Almanya'ya gidiyorlar. Avusturya'ya çok Türk gelmiyormuş, Türkler önce Almanya'ya sonra Hollanda'ya sonra da Fransa'ya gidiyorlar. Niye? İş çok. Fabrikalar yoğunluklu orada. Ama giden gelmemiş.


Erdal Aksünger: Bunu şöyle değerlendirmek de doğru değil. Biraz önce beyin göçünden bahsedildiği için söylüyorum. Üniversitede arkadaşlarla konuşuyoruz, bazı gençlerle bir araya geliyoruz. Bakıyorum 100 tane varsa 70 tanesi Türkiye'de değil, Avrupa'da veya Amerika'da, Kanada'da.. Hayalini Türkiye'de kurmuyor. Biz de biliyoruz ki bu insanların çoğu gidince gelmek de istemiyor. Normalde Avrupa da bu tür parlak çocukların hepsini de almak istiyor.

AVRUPA'DA YAŞAM KOŞULLARI DAHA MI İYİ?

Prof. Dr. Hasan Sınır: Birileri diyor yurtdışında yaşamak, harika, muhteşem... Ne böyle bir şey var ne de efendim bizim ülkemiz Almanlar bizi kıskanıyor... O da değil. İkisi de yanlış. Ben kendi adıma ifade edeyim. Doktoramı Almanya'da yaptım, İngiltere'de yüksek lisans yaptım, İtalya'da bulundum, Hollanda'da, Almanya'da ders verdim. Avrupa'da hasbelkader üç aşağı beş yukarı bulunmuş bir insanım. Sistem var orada, onların farkı o ne yazık ki. Artısı olan şey o. Baktığnızda çok önemli bizim açımızdan, bizim gençlerimiz doğal olarak Türkiye'de son dönemde yaşadığımız ekonomik dar boğaz göz önünde alındığında kendilerine bir gelecek, özgür, zengin bir gelecek tahayyülü kuramıyorlar. En büyük çözmemiz gereken mesele bu. O çocuklara hayal kurdurtamıyoruz. Haklı oldukları çok yön var. Türkiye'den mezun bir üniversite mezunu gitti Almanya'da başladı örneğin... Kesinlikle Türkiye'de işe başlayan aynı sınıf arkadaşından çok daha iyi yaşam şartlarına sahip olacaktır. Kesin böyledir hiç tartışmasız. 20 yıl önce söyleseydiniz olay değişirdi. Ama bugünün Türkiyesinde gerçekten şu an hangi üniversiteden hangi bölümden mezun olduğunuzdan bağımsız olarak size iyi bir imkan sunulmuyor.


Cem Küçük: Biz de çok gittik, kaldık da. Avrupa'da sade olmak önemlidir. Avrupa'da bilmem ne ayakkabı giy, öyle gez, seni dışlarlar. Ayakkabın 50-60 Euro olur, gömleğin 20-30 Euro olur. Sahip olduğunla övünmezsin yaptığınla övünürsün. Avrupa'daki vatandaşları eleştirdiğim şey şu. Artık şu benzin istasyonu işletmeyi, restoran işletmeyi, dönerci işletmeyi bırakın. Çocuklarınız avukat olsun, doktor olsun, bizim orada iyi avukatımız az. Avrupa'da 5.5 milyon, 6 milyon Türk var. Nitelikli insan sayısı 10 bin tane var mıdır emin değilim. Bakkalcı çok, benzinci çok, dönerci çok, restoranda çalışan çok. Ama iyi eğitim almış, iyi cerrah, iyi mühendis, iyi yazılımcı orada çıkmıyor. Çocukların eğitim kalitesi bizim Türklerin Avrupa'da çok düşük.


CHP VE İYİ PARTİ İTTİFAK MI YAPACAK?

Erdal Aksünger: Daha önceki İYİ Parti'nin genel başkanının söylemleri CHP'yi itham eden şekildeydi. İYİ Partinin kendisini iç politikalarına karışmak çok doğru değil ama bir savrulma yaşandığını da görüyoruz. İçeride tartışmalı olduğunu da görüyoruz. CHP yerel seçimdeki iradesini ortaya koydu. Dedi ki ben kimseyle ittifak yapmayacağım. Koyduğu politikanın da ne kadar başarılı olduğu ortaya çıktı. Buradan İYİ Parti'nin o süreçte yaşanan itham süreçleri, çok İYİ Parti'nin iç işlerine karışır havada olmak istemem ama şu var. Müsavat Bey bu meseleyle ilgili olarak birkaç aydır sıcak mesajlar veriyordu. Ama siyasette şöyle biir şey yok, bugün böyle oluyor da iki ay sonra bunun böyle olacağı konusunun hiç kimse garantisini veremiyor Türkiye'de özellikle çok istikrarlı bir şey yürümüyor. (Birlikte hareket etme, güçlü bir ittifak görüyor musunuz?) Sayın Genel Başkan'ın yaklaşımlarını biliyorum, 25 senedir tanıyorum, bugün biraz bu bir ay içerisindeki çok yakın veya kendisinden gelen söylemleri de görüyorum. Böyle bir zemindir, o zeminde görüşmeler başlar, alanen olanlar vardır olmayanlar vardır. Bir araya gelmek için bir ortam yaratılır ondan sonra gelinir. Böyle bir ortam var ama 2028 daha uzun bir süreç. Ondan önce ne yapılır denilen senaryolar ayrı bir senaryo. Bu görüşme istekleri var, iki tarafın da böyle bir isteği var, tahmin ediyorum ki bir zeminde buluşulacaktır.


Cem Küçük: 2018-2019 seçimleri ve 2023'te muhalefet kendi içerisinde bir işbirliği yaptı. 2018'de başarısız oldular, 2019'da İstanbul ve Ankara'yı kazanarak bir başarı elde ettiler ama oyları düşük kaldı. 2023 zaten muhalefet açısından bir hezimet oldu. Ama 2024'te hükümet emekli politikasını çok kötü yönettiği için hatta yönetemediği için, adaleti sağlayamadığı için orada millet CHP etrafında Türkiye'nin birçok yerinde birleşti ve yüzde 37.7'yi CHP kendisi aldı. AK Parti 34 küsurlara düştü, MHP ile beraber 40.5 aldı, Büyük Birlik ve HÜDAPAR'ı katarsak yüzde 42. Yani bu ekonomik krize rağmen ben gene hükümetin aldığı oyu küçük görmüyorum. Herkes CHP etrafında birleşti bu da normal. Meral Hanım'ın çok kötü yönetmesi süreci... Mesela Meral Hanım kurultay yapmayıp devam etse ve CHP ile arayı bozmasa, orada Allah'ı var CHP'nin hakkını teslim edelim, CHP hakkında çok kötü konuşan Meral Hanım oldu. CHP'ye, Mansur Bey'e Ekrem Bey'e çok ağır yüklendi. Halbuki ittifak yapsa bugün belki İYİ Parti yüzde 10-10 oy alacak. Büyük bazı belediyeler de onda olacaktı. (Şimdi buzlar eriyor mu?) Şimdi genel seçimin oyu belediye seçimi gibi olmaz. O yüzden söylüyorum, CHP daha önce 89'da bunu yaptı... Ama hiçbir zaman tek başına iktidarı alamadı. Bunu yaşayabilmesi için tabii ki tek başına oyu yetmez, ittifak lazım. Bu İYİ Parti'den oy lazım, DEM'den lazım ama asıl CHP'nin iktidar olabilmesi için muhafazakarların oyuna ihtiyacı var. Benim Anadolu'da dediğim 51-52 şehir tezi, onun 5-6'sını kırmayı başardı. Ama tabi sandığa gitmeyen yüzde 7-8, gidip CHP'ye oy atan veya Yeniden Refah'a oy veren bir kitle var. CHP'nin ittifaka eli mecbur. Müsavat Bey ılımlı mesajlar veriyor, partiyi de bir yandan da toparlamaya çalışıyor. CHP de Özgür Bey de çok olumlu açıklamaları var. Milleti suçlayan dili bıraktı. CHP'de bir kesim her seçimde halkı suçlardı. Ama öyle olmadığını gördü. Şu an bu yaz böyle geçiyor ama Erdoğan son bir dönem için aday olmak isteyecek Meclis kararıyla. Bu kesin. O yüzden de 2027 içinde veya 2028'in başında bitirmesi lazım. 2025 Ocak'tan itibaren konuşulmaya başlanır. Ben Özgür Bey'in de Müsavat Bey'in de ılımlı açıklamaları var, ittifak yapabilirler.


Mehmet Müftüoğlu: Şimdi İYİ Parti bir bunalım yaşıyor ve sürekli kan kaybettiğini herkes söylüyor, kendileri de farkında. Çok yakın zamanda İYİ Parti milletvekillerinin CHP'ye transfer olduklarını gördük. Ve İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Müsavat Dervişoğlu çok ağır bir suçlamayla, çok affedersiniz, bir maymundan örnekleme getirerek bir eleştiri getirdi. Böyle bir eleştiri getiren bir siyasi partinin genel başkanı bugün biz geçmişte de çok daha ılımlıydık, çok daha böyle birbirimize yakındık, anormal bir durum yok demesi tamamen siyasi söylemden öteye geçmediğini düşünüyorum.

İYİ Parti kendi muhasebesini yaptı ve bu kan kaybını durdurması gerekiyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı her ne kadar CHP'den seçilse de Müsavat Dervişoğlu ile çok iyi dostlukları olan bir kişi. Şimdi İstanbul'a bakalım. İBB Başkanı Sayın Ekremoğlu bugün Nevşehir'i ziyaret etti. Ve İYİ Partili Nevşehir Belediye Başkanı 'ağabeyim' diyerek övgüyle bahsetti. Bunun bir karşılığı olmalı. İYİ Parti şunu yapmaya çalışıyor, kayıplarını durdurmak için, şu an belediyesi yok, var ama yok. Müsavat Dervişoğlu ya da İYİ Parti'nin yönetimi kopuşları, kan kayıplarını durdurmak için tekrar eski ilişkilerini konsolide edip bu şekilde İYİ Partiyi de kendi bünyesinde tutmayın yollarını aradığını düşünüyorum.


Ayrıntılar geliyor...