RAHİME EVİN ÖZBEY / EKOLTV.COM.TR
3 Aralık Salı günü, TÜİK ve ENAG Kasım ayı enflasyon verilerini açıkladı. TÜİK açıkladığı verilere göre, Kasım ayında enflasyon, aylık yüzde 2,24 artarak yıllık 47,09 oldu. ENAG verilerine göre ise, Kasım ayında enflasyonun aylık bazda yüzde 4,06 artarken yıllık enflasyon yüzde 86,76 olarak gerçekleştirdiği açıkladı. İstanbul Aydın Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Adil Salepçioğlu, ekoltv.com.tr'de Rahime Evin Özbey'e her iki veri hakkında dikkat çekici açıklamalarda bulundu.
"HER HANEDE ENFLASYONUN ETKİLERİ FARKLIDIR"
Temel mantalitede TÜİK verilerine dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen Dr. Salepçioğlu, şunları ifade etti:
"Öncellikle dikkat edilmesi gereken TÜİK’in rakamları. Gıdadan, hizmet sektöründen kaynaklı, giyimden ulaştırmaya kadar endeksi etkileyen enflasyon oranı üzerinde etkili olan bütün rakamların, her hane halkında farklı ortaya çıktığını görüyoruz. Örneğin dar gelirli bir hane halkının enflasyonuna bakacak olursak; tabi ki önceliğinin gıda enflasyonu baz alınacağı için, gıdadaki yükseliş dikkate alınır. Ancak, daha lüks tüketime sahip gelir grubunda yer alan bir hane halkında ise, eğlence kültür enflasyonu üzerinde durulur. Dolayısıyla her masadaki yangını farklı değerlendirmemiz gerekiyor.
"BİZ HANGİ ENFLASYON DÖNEMİNDEN GEÇİYORUZ?"
ENAG’ın verilerinin yıllık bazda neredeyse yüzde 90’lara dayanarak yüzde 86 olduğunu, TÜİK verilerinde ise enflasyonun, ENAG’ın açıkladığı rakamın yarısı kadar yıllık bazda yüzde 47 oranında olduğunu hatırlatan Dr. Salepçioğlu şunları söyledi:
"Aylık da biri dördün üzerinde diğeri 2,20 civarında. Bunun nedeni ise az önce belirttiğim gibi her hane halkında enflasyonun etkilerinin farklı hissedilmesidir. İster ENAG ister TÜİK rakamı olsun, her ikisinde de enflasyonun gerilediğini görüyoruz. Daha doğrusu enflasyon hızının yavaşladığını söyleyebiliyoruz"
"GÖRÜNEN KÖY KILAVUZ İSTEMEZ"
Dr. Salepçioğlu, açıklanan her iki enflasyon verilerini dikkate alarak, "Demek ki, bizim şu anda uygulanan sıkı para politikası, diğer bir tabirle Ortodoks Para Politikası veya Merkez Bankası’nın uyguladığı politika faizinin özellikle talep yönlü enflasyon üzerinde önemli bir baskılayıcı unsur olduğu aşikar diyerek, şuna dikkat çekti:
"Talep yönlü enflasyon üzerinde baskılayıcı unsur olduğunu para politikasının ve uygulanan politika faizinin etkili olduğunu görüyoruz. Bu sefer bunun arka planına da bakmamız gerekiyor. Şu anda tabi, görünen köy kılavuz istemez"
"AYNI İLACI İÇERSENİZ DİRENÇ BAŞLAR"
Enflasyonu bir bedene benzeterek, betimlemede bulunan Dr. Salepçioğlu, "Sürekli olarak aynı ilacı içerseniz, ilaca olan dirençten dolayı metabolizma belirli bir virüse bakteriye karşı direncini kaybetmeye başlar" diyerek şöyle açıkladı:
"İlaç bir müddet sonra ya dozunu arttırmayı gerekli kılar ya da etkisini kaybettiği için virüs vücutta daha fazla ateşe yol açabilir, hastalığı devam ettirebilir. Şimdi biz politika faizinin duyarsızlaştığını gördüğümüz bir arifedeyiz. Yani piyasalar konjonktürel etki açısından politika faizine duyarsızlaşma evresine geçmiş bulunuyor. Bu durumda ne yapabilirsiniz? İki yol var: Ya ilacı azaltmaya başlarsınız, başka bir tedavi yöntemiyle de bunu desteklersiniz ya da dozu arttırırsınız. Yani bu sefer faizleri yüzde 60, yüzde 70’lere çıkarıp vurucu bir pozisyona getirilir. Bu durum kişinin ateşini düşürmek yerine onu tamamen baygın hale getirecek bir politikayı da güdebilirsiniz.
"2025’TE DURGUNLUĞUN ORTAYA ÇIKARDIĞI BİR ENFLASYON GÖREBİLİRİZ"
Dr. Salepçioğlu, ekonomide dozu arttırma tercih edilirse, 2025 yılında ekonominin, durgunluğa girmesi, hatta duyarsızlaşma evresine gireceğini vurgulayarak şunlara dikkat çekti:
"O zaman bizim burada bu duyarsızlığa karşı politika faizlerini arttırmak yerine en uzak ihtimalle Şubat ayında, en erken ihtimalle Aralık ayında sembolik bir faiz indirimi beklemek gerekebilir. Çünkü artık duyarsızlaşan politika faizinin yerine yeni maliye politikalarıyla, mali disiplini sağlayarak, kayıt dışı ekonominin üzerine giderek, kayıt altına alınması; gelir, cari açık, bütçe için çok daha büyük bir gelir transferi yaratacaktır"
"KREDİ VE YATIRIMLARA TEŞVİK EDİLMELİ"
Yalnızca kayıt dışı ekonomi değil mali disiplin ile; bir taraftan yatırımları teşvik ederek ve kredilerle ilgili düzenlemelere yeniden bir yapılandırma getirerek enflasyon etkilerinin zayıflayacağına dikkat çeken Dr. Salepçioğlu, şu şekilde açıkladı:
"Özellikle asgari ücretin artacağı bir evrede vergilerden dolayı finansal maliyetlerinde sanayici, üretici, imalat sektörü üzerinde artı dezavantajlar yaratacaktır. Bu durumda bir hareket sahası kazandırmak gerekir. Bu nedenle de vergi avantajlarının yanı sıra kredi kullanımıyla da üreticileri teşvik etmek gerekiyor. Sadece vergi muafiyetleriyle asgari ücretin etkilerini azaltmak değil aynı zamanda kredilerle de onların yeniden üretim yapmalarını teşvik etmek gerekiyor. Dolayısıyla işçi çıkarmak yerine mevcut iş gücünü korumalarını en azından temin edebilirsiniz. Kamu maliyesinin disipline edilmesi açısından da israflara odaklanarak yeni gelir kalemleri yaratılabilir. Bu yeni vergiler değil, kendi kendine kazanacağı bir öz kaynak olarak değerlendirilebilir"
"ÖNEMLİ BİR KIRILMA EŞİĞİNDEYİZ"
Dr. Salepçioğlu, 1972’den beri çift haneli enflasyon Türkiye’nin sorunu olduğuna dikkat çekerek, enflasyonla mücadelede şunları söyledi:
"Enflasyonla bizim tanışmamış yeni değil.1972’den beri çift haneli enflasyon Türkiye’nin sorunu. Dolayısıyla yapısal enflasyon tarafına da dikkat çekerek, burada önemli bir kırılma noktasının eşiğinde olduğumuzu ifade edebilirim. Bundan sonraki süreçte politika faizinin en azından sembolik olarak 150 baz puan, 200 baz puan olarak düşürülerek, işverenin finansal maliyetleri üzerinde de bir avantaj yaratılması gerekir"