Cumhurbaşkanı Erdoğan Kayseri'deki olaylara ilişkin konuştu: Sinsi tuzağa düşmeyeceğiz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kabine toplantısı sonrası açıklamalarda bulundu. Kayseri'deki olayları ilişkin açıklama yapan Erdoğan, "Kayseri'de son derece rezil bir olay üzerinden bir kaos oyunu yazıldı. Ne biz ne Suriyeli kardeşlerimiz bu tuzağa düşmeyeceğiz. Vandallığa ve ırkçılığa boyun eğmeyeceğimizi söylemek istiyorum. Bayrağımıza uzanan mülevves elleri kırmasını bildiğimiz gibi, ülkemize sığınan mazlumlara uzanan elleri de kırmasını biliriz" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamasında Milli Takım
Cumhurbaşkanı Erdoğan Kayseri'deki olaylara ilişkin konuştu: Sinsi tuzağa düşmeyeceğiz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki kabine toplantısı sona erdi. Saat 17.07'de başlayan toplantı 2 saat 45 dakika sürdü. Cumhurbaşkanı Erdoğan toplantı sonrasında yaptığı konuşmanın başında kabinenin yeni bakanları Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'na atanan Murat Kurum ve Sağlık Bakanlığı'na getirilen Kemal Memişoğlu'nu tebrik ederek başladı. Erdoğan'ın konuşmasının ana gündem maddesini Kayseri'de çıkan olaylar ve sonrasında yaşananlar oldu. Erdoğan şunları söyledi:

YENİ VAZİFELERİNİN HAYIRLI OLMASINI DİLİYORUM

"Yeni vazifelerinin hayırlı olmasını diliyorum. Her iki bakanımızın da seleflerinden aldıkları bayrağı çok daha ileriye taşıyacaklarına inanıyorum. Görevden affını isteyen Mehmet Özhaseki kardeşimiz ile Fahrettin Koca kardeşlerimize de milletimize yaptıkları hizmetler için teşekkür ediyorum. Uzun yıllardır beraber yol yürüdüğümüz her iki arkadaşımız da inşallah yakın temas halinde olmaya devam edeceğiz.

Aziz milletim, bu salonda bulunan siz basın mensuplarımızla birlikte aziz milletimizin kısa süre önce idrak ettiğimiz kurban bayramını tekrar tebrik ediyorum. Rabbimden bizleri ve tüm ümmeti Muhammedi tüm çatışmaların, katliamların olmadığı bayramlara kavuşturmasını niyaz ediyorum. Bayram tatilinin 9 gün olması, vatandaşlarımız memleketlerine, tatil bölgelerine gönül huzuruyla seyahat etti. Yollarımızda çok büyük trafik yoğunluğu yaşandı. Vatandaşlarımızın yolculuklarını güven ve huzur içinde gerçekleştirmesini temin etmek için çalışan tüm personelimize milletim adına teşekkür ediyorum. Yine bu vesileyle vatanımızın bekası, insanlarımızın güvenliği için yurt içinde ve yurt dışında kahramanca görev yapan askerlerimizin tek tek gözlerinden öpüyor, Rabbim onları muhafaza ve muzaffer eylesin diyorum.

YAZ MEVSİMİNİN SICAK GEÇMESİYLE YANGIN RİSKİ ARTIYOR

Bayram süresince çeşitli nedenlerden kaynaklanan anız ve orman yangını haberleriyle sarsıldık. Diyarbakır Çınar ve Mardin Mazıdağı'ndaki yangında hayatını kaybeden insanlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Hafta sonu yine İzmir, Bursa, Balıkesir, Muğla ve Çanakkale'de orman yangınları yaşadı. Yaz mevsiminin her geçen yıl daha sıcak ve kurak geçmesiyle yangın riski de aynı oranda artıyor. Sadece ormanlarımızı değil ülkemizin akciğerlerini yakan bu felaketlere baktığımızda ihmalin, tedbirsizliğin ve kastın öne çıktığını görüyoruz.

Bölücü örgütün de orman yangınlarını bir terör yöntemi olarak kullandığını geçmişteki tecrübelerimizden biliyoruz.

Yüzde 90'ı insan kaynaklı yangınların önüne geçmek ve tek bir ağacın bile zarar görmemesini engellemek için vaz gücümüzle çalışıyoruz. Orman yangınlarıyla etkin mücadele konusunda önemli adımlar attık. Dünyada örnek alınan orman yangınlarıyla mücadele filosu kurduk. Bugün bu mücadeleyi 26 uçak, 105 helikopter ve 5 binden fazla kara aracıyla sürdürüyoruz. Tabi sadece filomuzdaki araç sayılarını artırmadık. Üzerindeki ekipmanları da en ileri teknolojiyle yeniledik.

14 BAYRAKTAR TB2 İHA'MIZLA YEŞİL VATANI İZLİYORUZ

Terörle mücadelede destan yazan insansız hava araçlarını yeşil vatanın savunmasında da kullanıyoruz. Halihazırda 14 Bayraktar TB2 İHA'mızla yeşil vatanı 7 gün 24 izliyoruz. Dünyada orman yangınlarıyla mücadele İHA kullanan iki ülkeden biriyiz. İHA'larımızın yanında 184'ü akıllı olmak üzere 776 kulemizle ormanlarımızı sürekli takip ediyoruz.

İlk defa bizim dönemimizde yapılan 4 bin 744 havuz ve göletle araçlarımızın su ihtiyacını hızla karşılıyoruz. Bunların dışında yapay zeka tabanlı sistemler olmak üzere pek çok teknolojik imkan da gücümüze güç katmaktadır. Bugün itibarıyla 25 bin personelimiz ve 122 bini aşkın gönüllümüz ormanlarımızı korumak için fedakarca çalışmaktadır. Gece gündüz demeden yangınlara karşı cansiperane mücadele eden bütün kahramanlarımıza şükranlarımı sunuyorum. Ormanlarımıza sahip çıkma ve koruma noktasında tüm vatandaşlarımızdan daha fazla itina bekliyoruz. Yaz sıcaklarının artık çok yoğun şekilde yaşandığı günlere girdik. En ufak ihmalin bile büyük zararlara sebep olacağını unutmayalım.

TARIM ÜLKEMİZ AÇISINDAN ÇOK STRATEJİK BİR SEKTÖRDÜR

Tarım ve ormancılık konusunda bir hususu hemen ifade etmek isterim. Önceki ay çiftçilerimizle buluşmamızda Türkiye'nin tarım alanında son 21 yılda nereden nereye geldiğini rakamlarla ortaya koyduk. Hükümetlerimizin tarım politikalarını eleştirenlerin çoğu bilgiden ziyade ön yargılarla hareket etmektedir. Açıkçası bunlar ne ülkemizi tanıyor ne de dünyayı takip ediyor. Her mesele gibi maalesef tarım konusuna da istismar malzemesi olarak bakıyorlar. Seçim meydanlarında bedava traktör vaat edip sonrasında biz onu dikkat çekmek için söyledik diyerek işi pişkinliğe vurdukları gibi yalan yanlış bilgilerle milletimizin zihnini bulandırmaya çalışıyorlar.

Bir defa şunu kabul etmek lazım, bunlar öyle seçim meydanlarında dalga konusu yapılacak işler değildir. Tarım ülkemiz açısından çok stratejik bir sektördür. Hükümet olarak biz de sektörün ciddiyetine uygun bir anlayışla yaklaştık. Çiftçi kardeşlerimizin hakkını vermeye çalıştık. Son 21 yılda reel rakamlarla 1 trilyon 364 milyar lira tarım desteği verdik. 2024 yılında şu ana kadar 56 milyar lira destek ödemesi yaptık. Yıl sonuna kadar bu rakam 91.5 milyar liraya çıkacak.

İSRAİL'İN GÖZÜNÜ KOMŞULARINA DİKTİĞİNİ GÖRÜYORUZ

Türkiye stratejik önemi fevkalade yüksek, 3 kıtanın kavşak noktası olan bir coğrafyada bulunuyor. Tarih boyunca medeniyetlerin beşiği olmuş ama aynı zamanda paylaşım kavgasının tam merkezinde yer almış bir bölgedeyiz. Böyle bir coğrafi konuma sahip olmak ülkemize siyasi, ekonomik ve askeri avantajlar sağlamak yanında tehditleri de beraberinde getirmektedir. Birinci Dünya Savaşı'na giden yolun taşları bizim bölgemizde döşendi. İkinci Cihan Harbi'nin odağında aynı şekilde yine bizim bölgemiz vardı. Soğuk savaş döneminde bloklar arası rekabetin yoğunlaştığı bölgelerden biri yine Türkiye'nin merkezinde olduğu coğrafyaydı. 13'üncü yılını tamamlayan Suriye krizi en fazla bizim bölgemizi etkiledi. Rusya-Ukrayna arasındaki savaşın olumsuz yansımalarına maruz kalan bölgelerin başında yine biz yer alıyoruz. 7 Ekim'den bu yana İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği soy kırıma varan katliamlar yine bizlerin yüreğini yakıyor. İsrail'in Gazze'ye saldırmasıyla birlikte Doğu Akdeniz'de ısınan sular aynı şekilde bizi ve bölgemizdeki kardeş ülkeleri tedirgin ediyor. Batılı güçlerin askeri, diplomatik, siyasi desteğini alan İsrail'in gözünü komşularına diktiğini görüyoruz.

İSRAİL SALDIRGANLIĞI DURMADIKÇA HİÇBİR DEVLET KENDİNİ EMNİYETTE HİSSEDEMEZ

Lübnan'a yönelik saldırıların ve tehdit dilinin artması bölgemizin geleceği adına bizi ciddi manada endişelendirmektedir. Batı dünyası destek verdikçe, İslam alemi de sessiz kaldıkça Netanyahu denilen caninin tüm bölgemizi ateşe sürükleme pahasına işgal politikasına devam edeceği anlaşılıyor. Türkiye olarak ilk günden beri buna dikkat çekmekteyiz. Gazze krizinin sadece Gazze ile sınırlı kalmayacağını, İsrail zulmünün çok vahim sonuçları olabileceğini sık sık dile getirdik. İsrail'in yayılmacı hedefleri peşinde koştuğunu her zeminde ifade ettik. Gerek İran'la yaşanan füze gerilimi gerekse İsrail'in Lübnan'a yönelik artan saldırıları maalesef kaygılarımızda bizi haklı çıkardı. Buradan bir kez daha şu uyarıyı yapmak durumundayım. Karşımızda devlet adamı vasfının asgari şartlarını dahi taşımayan, gözü dönmüş, ihtiraslarının esiri olmuş, aklını, vicdanını kaybetmiş bir katil vardır. Masumların kanından beslenen bu zalim siyasi ömrünü uzatmak adına kendi vatandaşlarının güvenliğini dahi hiçe saymaktadır. Netanyahu yönetimi altındaki İsrail saldırganlığı durdurulmadıkça Türkiye dahil bölgemizdeki hiçbir devlet kendini emniyette hissedemez.

HEDEFİMİZ DOĞRU, AKILLI, UZUN VADELİ HAMLELER

Bu durum İsrail'in komşusu olan Lübnan ve Suriye başta olmak üzere tüm ülkeler için de geçerlidir. Daha önce de ifade ettim, Ankara'nı güvenliğini Gazze'nin, Kudüs'ün, Ramallah'ın, Beyrut'un, Amman'ın, Bağdat'ın huzur ve güvenliğinden ayrı göremeyiz. Türkiye olarak güvenlik önceliklerimizi buna göre tayin ve tespit ediyoruz.

Dış politikada atacağımız adımları da bu gerçekler ekseninde planlıyoruz. Hedefimiz doğru, akıllı ve uzun vadeli hamlelerle bu mücadeleden ülkemizi kayıpsız, hatta kazançlı olarak çıkarmaktır. Ne yapıyorsak bunun için yapıyoruz. Aziz milletim, barışı, diyaloğu ve diplomasiyi en üst seviyede devreye almamız gereken günlerden geçiyoruz. Özellikle aynı coğrafyayı ve aynı kaderi paylaştığımız devletlerle karşılıklı diyalog zeminini güçlendirmemiz önem arz ediyor. Mevcut bölgesel ve uluslararası konjonktürde İslam ülkeleri arasında dayanışmayı artırmamız, fikir ayrılıklarını gidermemiz son derece mühimdir. Geçmişin geleceğimizi de ipotek altına almasına müsaade edemeyiz. Bu anlayışla komşularımızdan başlayarak bölgemizdeki tüm aktörlerle münasebetlerimizi ilerletmeye gayret ediyoruz. Şimdiye kadar bu çabalarımızın somut çıktılarını birçok yerde gördük.

BİZİM KİMSENİN TOPRAĞINDA GÖZÜMÜZ YOKTUR

Komşumuz Suriye'de de 13 yıldan fazla süredir devam eden ve 1 milyon insanın hayatına mal olan ihtilafa siyasi çözüm bulmak için çok uğraştık. Astana süreciyle rejim ve muhalefetin aynı zeminde buluşmasını sağladık. Bunun dışında farklı kanallarla daha fazla kan dökülmesinin, daha fazla çatışma yaşanmasının önüne geçmeye çalıştık.

Sahada bazı konularda müsbet neticeler de aldık. Sulhe ve sükunete hizmet edecek ilave adımların atılması mümkündür. Bizim kimsenin toprağında ve egemenliğinde gözümüz yoktur. Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve milli birliğinin korunması Türkiye'nin de önceliğidir. DEAŞ'la birlikte güney sınırlarımız boyunca PKK'ya kurdurulmak istenen terör devletine en ağır darbeyi sınır ötesi harekatlarla Türkiye indirmiştir. Çünkü biz komşu olarak istikrarsızlıkla boğuşan ve terör örgütlerinin cirit attığı değil, demokratik, müreffah, güçlü bir Suriye görmek istiyoruz. Suriye'nin evlerini terk etmek zorunda kalmış milyonlar için güvenli, emin bir yer haline gelmesini herkesten daha çok biz arzu ediyoruz. Böyle bir iklime ne kadar kısa sürede kavuşulursa herkes için, özellikle Suriye halkı için o kadar iyi olacaktır.

TÜRKİYE DOSTLARINI YARI YOLDA BIRAKAN BİR DEVLET DEĞİLDİR

Biz ayrılıkları derinleştirme yerine ortak paydayı büyütmenin derdindeyiz. İç siyaset gibi dış politikada da sıkılı yumrukların açılmasında büyük fayda olduğuna inanıyoruz. Bunun için kiminle görüşülmesi gerekiyorsa, geçmişte olduğu gibi, yine görüşmekten imtina etmeyiz. Elbette bunu yaparken öncelikle Türkiye'nin menfaatlerini referans alacak ama bu süreçte bize güvenen, bize sığınan, bizimle ortak hareket eden hiç kimsenin mağdur olmasına da izin vermeyeceğiz. Türkiye dostlarını yarı yolda bırakan bir devlet değildir ve olmayacaktır. Tek parti zihniyeti, Azerbaycanlı kardeşlerimizi Sovyetlere teslim ederek ülkemize Boraltan Köprüsü faciasını yaşatmıştı. Milletçe bu facianın mahcubiyetini tam 76 yıl yüreğimizde hissettik. 44 gün süren vatan muharebesinde Azerbaycan'a sağladığımız güçlü destekle sadece Karabağ'ın 30 yıllık işgaline son vermedik. Aynı zamanda tek parti yönetiminin tarihimize bulaştırdığı utanç lekesini de biz temizledik. Böyle bir siyasi musibetin tekerrürüne tahammülümüz olamaz. Hele hele Solingen'de evlatlarını ırkçı teröre şehit vermiş bir millet olarak, bize yakışmayan, inancımızla, kültürümüzle, medeniyet değerlerimizle asla bağdaşmayan sahnelerin yaşanmasına da göz yummayız.

BİZ SOKAKLAR ÜZERİNDEN KOTARILAN KAOS PLANLARINA BAĞIŞIKLIK KAZANDIK

Kamu düzeni devletimizin kırmızı çizgisidir. Hangi bahaneyle olursa olsun, bu çizginin aşılmasına, bu hassas çizginin yok sayılmasına, çiğnenmesine eyvallah demeyeceğiz. Aziz kardeşlerim, çok değerli basın mensupları... Biz sokaklar üzerinden kotarılan kaos planlarına bağışıklık kazanmış bir ülkeyiz. Geçmişte etki ajanları ve provokatörler eliyle ülkemize hangi bedellerin ödetildiğini gayet net hatırlıyoruz.

Kayseri'de son derece iğrenç, rezil bir taciz vakası üzerinden aynı kaos planı tezgahlandı. Bu oyunun ikinci perdesi ise Suriye'nin kuzeyinde bulunan, Türk çıkarlarına ve varlığına yönelik sahnelendi. Bölücü terör örgütü artıkları ve işbirlikçileri eliyle kotarılan bu oyunun kimin yazdığını, bunların kimlere figüranlık yaptıklarını çok çok iyi biliyoruz. Allah'ın izniyle, ne biz, ne milletimiz ne de Suriyeli kardeşlerimiz bu sinsi tuzağa düşmeyeceğiz. Nefret söylemlerine, faşizme, ırkçı vandallığa ve provokasyonlara boyun eğmeyeceğimizi burada tekrar altını çizerek söylemek istiyorum.

FİTNE TEŞEBBÜSLERİ BİR KEZ DAHA BOŞA ÇIKMIŞTIR

Bayrağımıza uzanan münevves elleri kırmasını bildiğimiz gibi ülkemize sığınan mazlumlara uzanan elleri de kırmasını biliriz. Kimse kendini polisin, hakimin, devletin yerine koyamaz. Kayseri'deki olaylar sonrasında ortalığı yakıp yıkan, polisimize saldıran, işyerlerine ve evlere zarar veren 474 provokatör gözaltına alındı. Dün de Suriye Milli Ordusu güçleri ve güvenlik kuvvetlerimiz Suriye'nin kuzeyindeki kışkırtmalara gerekli müdahalelere bulundu. Suriye Geçici Hükümeti ise şanlı bayrağımıza yönelik saldırıları lanetlediğini en sert biçimde kamuoyuna ilan etmiştir. Fitne teşebbüsleri bir kez daha boşa çıkmıştır.

KİMSE BİZDEN GELİŞMELERİ TRİBÜNDEN SEYRETMEMİZİ BEKLEMESİN

İstihbarat birimlerimiz sınırın öte tarafındaki ortaklarıyla birlikte çok titiz bir çalışma yürütmektedir. Hangi kirli ellerin bu işlerin arkasında olduğunu mutlaka ortaya çıkaracağız. Şunun bir defa idrak edilmesi şarttır. Türkiye'nin Suriye'deki mevcudiyeti teröristan kurma planlarının önündeki en büyük bariyerdir. Çok iyi biliyoruz ki böl, parçala, yönet anlayışıyla coğrafyamızı lime lime eden emperyalistler bundan rahatsızdır. Onları rahatsız etmeyi sürdüreceğiz. Silahlarının namlusu ülkemize çevrili eli kanlı caniler orada var oldukça biz de ülkemizin ve milletimizin güvenliğini sağlamaya devam edeceğiz. Bölücü terör tehdidi tamamen ortadan kalkınca elbette biz de üzerimize düşeni yaparız. Ama bırakın tehdidin boyutunun azalmasını, terör örgütü her gün yeni bir provokasyona girişirken kimse bizden gelişmeleri tribünden seyretmemizi beklemesin. Tekrar söylüyorum, bizim kimseni toprağında gözümüz yok, kimsenin egemenliğinde de gözümüz yok. Biz yalnızca bölücü niyetlere karşı vatanımızı koruyoruz ve koruyacağız. Türkiye bugün Gazze krizinde verdiği başarılı imtihanı son 13 yıldır Suriye meselesinde de vermiştir. En zor günlerinde Suriyeli muhacirlere ensar olmanın onurunu göğsümüzde bir şeref madalyası olarak iftiharla taşıyacağız. Buna gölge düşürecek, 13 yıldır ülkemizin şefkat şemsiyesi altında olan mazlumları sıkıntıya sokacak hiçbir eyleme girişmeyiz.

SIĞINMACILAR KONUSUNU İNSANİ ÇERÇEVEDE ÇÖZÜME KAVUŞTURACAĞIZ

Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüşlerini bugüne kadar hep teşvik ettik. Suriye'nin kuzeyinde bölücü terörden arındırdığımız yerleşim yerlerine 670 bin kişi geri döndü. Katar'ın da desteğiyle hayata geçirdiğimiz konut projeleri tamamlandığında bu sayıya inşallah 1 milyon kişi daha eklenecek. Suriye'de huzur ortamı güçlendikçe geri dönüşler de artacak. Arzu eden herkesin, gönüllü huzurlu bir şekilde vatanlarına dönebileceği bir yapıyı tesis edebilirsek ne mutlu bize. Sığınmacılar konusunu önyargılar ve korkular temelinde değil, ülkemizin ve ekonomimizin gerçekleri temelinde akıllı, insani, vicdani bir çerçevede çözüme kavuşturacağız.

ÖNÜMÜZDE 4 YILLIK SEÇİMSİZ BİR DÖNEM VARDIR

Türkiye özellikle ekonomisi üzerinde ilave yük oluşturan seçim maratonunu 31 Mart akşamı sandıkların kapanmasıyla birlikte tamamlamıştır. 14-28 Mayıs'ta yasama ve yürütmede son sözünü söyleyen milletimiz, 31 Mart'ta da yerel yönetimlerde kimleri başında görmek istediğini göstermiştir. Seçimler elbette demokrasinin bayramıdır, şölen günüdür, milli iradenin en özgür biçimde tecelli vasıtası seçimdir, sandıktır. Bunun tartışılmasını dahi yersiz buluyor, Türk demokrasisine hakaret olarak değerlendiriyoruz. Ancak tarihimizde sandıkta tezahür eden iradeyi yok sayanların olduğu da ülkemizin bir gerçeğidir. Bunu kimi zaman sandığın itibarına gölge düşürerek yaptılar. Kimi zaman seçmene hürmetsizlik yaptılar. Kimi zaman milletin kararını tanımayarak yaptılar, kimi zaman da seçmenin tercihi tamamen yanlış okuyarak sapla samanı karıştırmaya cüret ederek yapmaya çalıştılar. Son dönemde bu kibirli tavrın, seçmen iradesini yok sayma aymazlığının tekrar nüksettiğini görmekteyiz. Geçen hafta gündeme taşınmak istenen erken seçim tartışmalarına bu zaviyeden bakılması gerektiği kanaatindeyiz. Bizce bu tartışmalar muhalefet bünyesinde giderek kızışan iç savaşın dışa yansımalarından ibarettir.

Tabi yeni hükümet sisteminde erken seçim diye bir kavram da yoktur. Bunun yerine Cumhurbaşkanı ve Meclis'in seçimlerin yenilenmesi kararı alması vardır. Muhalefetin diğer birçok alan gibi burada da Türkiye'yi geriden takip ettiği anlaşılıyor. Hiçbir temeli olmayan bu tarz sahte gündemlerle muhalefet kendi içindeki bilek güreşini perdelemeye çalışmaktadır. Hükümet olarak bu tartışmaların ne tarafıyız ne de muhatabıyız. Biz sadece ve sadece işimize odaklanıyoruz. Biz her biri altın değerinde olan 4 yıllık süreyi en iyi ve en verimli şekilde kullanmaya bakıyoruz. Türkiye son bir yılını seçim gündemiyle geçirmişken, bölgemizde her gün yeni bir kriz ve çatışma patlak verirken, dünya büyük bir belirsizlik girdabında sürüklenirken, ülkemizin ve milletimizin çözülmesi gereken bunca meselesi varken sırf eski ve yeni takım arkadaşlarına çalım atmak için bu tür tartışmalara meyledilmesini doğru bulmuyoruz. Muhalefet iç hesaplaşmasını ülkeye, millete ve ekonomiye zarar verecek şekilde yürütmemelidir. Önümüzde parlamentoda ve cumhurbaşkanlığında 4 yıllık, yerel yönetimlerde de 5 yıllık seçimsiz bir dönem vardır.