Yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgi: Ötenazi yasallaşıyor mu?
İngiltere ve Galler’de ölümcül hastalara kendi yaşamlarını sonlandırma hakkı tanıyan yasa tasarısı, Avam Kamarası’ndaki oylamanın ardından ülkede hararetli bir tartışmaya yol açtı. “Destekli ölüm” adı verilen tasarının kabul edilmesiyle birlikte, İngiliz basını ve kamuoyu ikiye bölündü. Kimi bu adımı “insan onuruna saygı” olarak tanımlarken, kimileri “ahlaki çöküş” olarak değerlendirdi. Ülke, yaşam ve ölüm arasındaki bu etik tartışmaya odaklanmış durumda.
TARİHİ ADIM MI, AHLAKİ ÇÖKÜŞ MÜ?
İngiliz gazetesi The Guardian, tasarının kabul edilmesini “tarihi bir oylama” olarak nitelendirdi ve manşetinde tasarıyı destekleyenlerin birbirlerine sarıldığı duygusal anları paylaştı. Gazete, bu gelişmenin İngiltere’nin sağlık ve insan hakları tarihinde yeni bir sayfa açtığını belirtti.
“MİLLETVEKİLLERİ DESTEKLİYOR”
Daily Express, ölümcül hastalıkla mücadele eden ve tasarıyı destekleyen ünlü yayıncı Dame Esther Rantzen’in “Artık gelecek nesiller bizim çektiğimiz çilelerden kurtulacak” sözlerine yer verdi. Bu açıklama, destekli ölümün getirdiği rahatlamayı savunanların sembolü oldu. Bir diğer gazete olan Mirror, “Milletvekilleri destekli ölümü destekliyor” manşetiyle oylamanın duygusal yükünü yansıttı. Gazete, hem sevinç hem de üzüntüye sahne olan oylamada, destekçilerin ve karşıtların çarpıcı açıklamalarına yer verdi.
“BİLİNMEYENE DOĞRU CESUR BİR ADIM”
Daily Mail gazetesi ise oylamayı, “bilinmeyene doğru cesur bir adım” olarak tanımladı. Ancak tasarının kıl payı geçtiğine dikkat çekerek bu durumun toplumsal bir çatışmaya dönüşebileceğini belirtti. Independent ise tasarıyı destekleyenler yerine protestocuların fotoğrafını kullanarak eleştirel bir yaklaşım sergilerken protestoların büyüyebileceğine dikkat çekti.
“DEVLET ARTIK CAN ALABİLİR”
Times ise Başbakan Keir Starmer’ın tasarı lehinde oy kullanabileceğini ima ederken, bakanların tarafsız kalması gerektiğine yönelik uyarıları da sayfalarına taşıdı. Bununla birlikte Telegraph ise bu gelişmeye sert tepki göstererek, “Ulusumuzun ahlaki temelleri değişti: Devlet artık bir can alabilir” ifadeleriyle tepkisini dile getirdi.
YAŞAM VE ÖLÜM ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİ
Ölümcül Hasta Yetişkinler (Yaşamın Sonu) Yasa Tasarısı, belirli kriterleri karşılayan ölümcül hastalara, yaşamlarını sonlandırma hakkı tanıyor. Ancak bu hakkın kötüye kullanılmaması için sıkı kurallar getirilmiş durumda:
İkamet Şartı: Hasta, İngiltere veya Galler’de ikamet etmeli ve en az 12 aydır bir pratisyen hekime kayıtlı olmalıdır.
Zihinsel Yeterlilik: Hasta, karar verme yetisine sahip olmalı ve bu isteğini baskıdan uzak bir şekilde dile getirmelidir.
Beklenen Yaşam Süresi: Ölümcül hastalığa sahip olduğu ve altı ay içinde öleceği doktorlarca onaylanmalıdır.
Tıbbi Onay: İki bağımsız doktor, hastanın bu kararı almak için uygun olduğuna ikna olmalı ve onaylar arasında yedi gün süre bulunmalıdır.
Yargı Denetimi: Yüksek Mahkeme hakimi, doktorlardan birini dinlemeli ve karar vermeden önce hastayı sorgulama yetkisine sahiptir. Hakim kararı sonrası 14 günlük bekleme süresi uygulanır, ancak acil durumlarda bu süre 48 saate düşürülebilir.
“ACI ÇEKMEDEN ÖLME HAKKI”
Bu tarihi oylama, İngiltere’de yaşam ve ölüm kavramlarına ilişkin etik tartışmaları yeniden alevlendirdi. Tasarıyı destekleyenler, acı çekmeden ölme hakkının bir insanlık onuru olduğunu savunurken, karşıt görüştekiler devletin insan yaşamı üzerinde karar verme yetkisi kazanmasının tehlikeli bir yol açabileceğini dile getiriyor.
ÜÇ YIL İÇİNDE YÜRÜRLÜĞE GİRECEK
Önümüzdeki üç yıl içinde yasanın tamamen yürürlüğe girmesi bekleniyor. Ancak bu süreçte, toplumsal tartışmaların derinleşeceği ve İngiltere’nin gelecekteki sosyal yapısını şekillendirecek yeni tartışmalara zemin hazırlayacağı kesin. Bu yasa, yaşam hakkını yeniden tanımlayacak mı, yoksa tehlikeli bir emsal mi oluşturacak? Zaman gösterecek.