Türkiye, zengin tarihi mirasıyla tanınan bir ülke olup, antik kentler açısından da oldukça önemli bir konuma sahip. Ülkenin dört bir yanında bulunan bu antik kentler, farklı medeniyetlerin izlerini taşımasının yanı sıra, her biri kendi döneminin kültürel özelliklerini de yansıtıyor.


Örneğin, Ege Bölgesi'nde yer alan Efes, Artemis Tapınağı ile ünlüdür ve Roma döneminin en büyük ve en iyi korunmuş şehirlerinden biri olarak bilinir. Aynı şekilde, Pamukkale yakınlarındaki Hierapolis de antik termal kaplıcaları ve tiyatrosuyla dikkat çeker. Sardes ve Afrodisias gibi diğer kentler ise antik dönemdeki kültürel ve ekonomik yaşamı gözler önüne serer.


Tüm bunların dışında ülkemiz, çok özel bir antik kente de ev sahipliği yapmaktadır: Termessos. Antalya'nın kuzeydoğusunda, Toros Dağları’nın yükseklerinde bulunan bu antik Likya kenti, MÖ 3. yüzyılda kurulmuştur. Termessos'un en dikkat çekici özelliklerinden biri, Roma İmparatorluğu döneminde bile büyük ölçüde el değmemiş olmasıdır.


Geçtiğimiz günlerde CNN Travel editörü Barry Neild, Termessos'u ziyaret etti ve kentin büyüleyici tarihini kaleme aldı.



"MUHTEŞEM BİR ARKEOLOJİK MÜCEVHER"


Barry Neild, Termessos'u ziyaret ettiği deneyimini şu sözlerle aktardı: “Büyük İskender Termessos’u fethetmeye çalıştı ancak başaramadı. Bugün, güneybatı Türkiye'nin dağlarında yüksek bir kartal yuvası gibi tüneyen, bir zamanlar güçlü olan bu şehrin inanılmaz derecede terk edilmiş kalıntıları, buraya tırmanmaya istekli olan herkes tarafından görülebilir. Ama bunu yapan çok az insan var. Termessos bomboş duruyor. İzole bir şekilde korunan, sadece yakınlardaki turizm merkezi Antalya'nın sahil beldelerinden yolculuk yapan birkaç kişi tarafından görülen muhteşem bir arkeolojik mücevher.”


İşte Neild'ın gözünden Termessos'un gözlemleri ve antik kentin sıra dışı hikayesi...


Barry Neild, Termessos için şu ifadeleri kullanmış: "Burayı görmezden gelenler ya da adını bile duymayanlar çok şey kaçırıyor. Keşfetmeyi başaranlar ise çok şanslı. Çünkü Türkiye’nin en etkileyici antik kentlerinden birinde tek başlarına dolaşabiliyorlar."


Termessos, gerçekten inanılmaz bir atmosfere sahip. Burada tarih ve manzara bir arada harika bir uyum içinde. Bitki örtüsü tarafından yavaş yavaş yutulan ve zamanla aşınan devasa türbeler, geniş yer altı sarnıçları, tapınaklar, görkemli şehir surları ve Machu Picchu gibi kilometrelerce uzanan manzaralar, gerçekten de görülmeye değer.



Ayrıca antik kente ulaşmak da oldukça kolay. Antalya şehir merkezinden, Güllük Dağı-Termessos Milli Parkı'nın kapısına kadar olan yolculuk sadece 45 dakika sürüyor. Parkın girişinde 3 Euro giriş ücreti ödeyen ziyaretçiler, deniz seviyesinden yaklaşık 1000 metre yükseklikteki virajlı yolları çam ve fundalıklarla kaplı tepeler arasında 10 dakikalık bir yolculuktan sonra Termessos'a ulaşıyorlar.


Aslında burası, bir zamanlar şehrin devasa bir agorası veya pazar yeriydi. 2000 yıl önceki parlak döneminde burası, tüccarlar ve vatandaşlarla dolup taşıyordu. Termessos macerası da işte tam olarak bu noktada başlıyor.




‘BURADA ÇALIŞAN HIRSIZLAR İŞLERİNDE ÇOK İYİLERDİ’


Agoranın bir ucunda bitki örtüsüyle gizlenmiş, bir zamanlar yamaç boyunca uzanan görkemli bir caddenin taşlarla kaplı kalıntıları var. Burada evler veya dükkânlar değil, Termessos’un zengin ve güçlüleri için yapılmış mezarlar bulunuyor. Savaşçılar için mızraklar ve kimliklerine dair ipuçları sunan antik lahitler dağınık bir şekilde duruyor. Bazıları küçük, bazıları ise devasa büyüklükte...


Bu mezarlar, o dönemin zenginlik ve güç seviyelerine dair önemli ipuçları sağlıyor. Yıllar içinde hepsi yağmacılar tarafından kırılmış, duvarları parçalanmış veya zamanında metal tokalarla kilitlenmiş olmalarına rağmen kapakları zorla açılmış. Ağaç kökleri ve sarmaşıklar, taş işçiliğinin arasından adeta yılan gibi sızıp geçmişler...




Önder Uğuz, 1996'da öğrenci olarak ilk kez buraya geldiğinde ve Termessos'a turlar düzenleyen lisanslı bir rehber olarak, "Burada çalışan hırsızlar işlerinde çok iyiydiler" dedi. Manzaraya bakınca Önder gerçekten de haklı...


Önder Uğuz, 1996 yılında öğrenci olarak ilk kez Termessos'u ziyaret ettiğinde ve daha sonra lisanslı rehber olarak burada turlar düzenlemeye başlamış. Uğuz, “Burada çalışan hırsızlar işlerinde çok iyilerdi” ifade etti. Manzaraya bakınca Önder gerçekten de haklı...



BÜYÜK İSKENDER BİR TÜRLÜ BU ŞEHRİ ALAMADI


Son yıllarda yapılan antik kent çalışmalarında, arkeologlar Termessos halkının eski bir medeniyet olan Luvilerin torunları olan Solymler olduğunu belirtiyor. Ancak Solymler hakkında ve şehirlerini ne zaman inşa ettiklerine dair çok az bilgi bulunuyor.


Ancak ne yaptıklarını açıkça bildikleri kesin: Konum seçimlerine bakıldığında ise, Termessos'un stratejik düşünme konusunda bir deha olduğunu söylemek mümkün. Şehrin önemli bir ticaret rotası üzerinde yer alması, Akdeniz'e doğru seyahat eden insanların getirdiği mallar ve yapılan ödemelerle zenginleşmesini sağlamış olmanın yanı sıra, yüksek ve hâkim bir manzaraya sahip olması da savunmayı kolaylaştırmıştır.



Bu nedenle Büyük İskender MÖ 333 civarında birden fazla girişime rağmen şehri abluka altına almayı başaramadı. Pek çok kaynağa göre de Büyük İskender’in şehri ‘kartal yuvası’ olarak adlandırdığı üzerinde duruluyor. Daha sonra Romalılar şehri kontrol etmede daha başarılı oldular.



TERMESSOS’UN KALBİNE YOLCULUK


Antik şehrin kalbine ulaşmak için yer yer engebeli ve dik bir yapraklı patika boyunca yokuş yukarı bir yürüyüş gerekiyor. Kısa bir süre sonra şehrin alt surları görünür hale geliyor. Bu surlar, Termessos'un MÖ 4. veya 5. yüzyılda inşa edildiğinde, Romalıların mühendislik becerileriyle bilinen dünyayı dönüştürecekleri dönemden çok önce ne kadar iyi savunulduğunun ilk işaretlerini sunuyor.


Bu da şu soruyu akla getiriyor: Termessoslular bunu nasıl yaptı?


Önder Uğuz, burada herhangi bir gizem olduğu iddiasını gülerek geçiştiriyor. Ona göre, teknolojik çağımızın başarılarına o kadar kapılmışız ki, uzak atalarımızın temel yeteneklerini bile takdir edemiyoruz.



GİZEMLİ DÖVÜŞ OKULU


Termessos'ta hoş kokulu yabani adaçayıyla filizlenen kayalık bir patikada yamaçtan yukarı tırmanırken, yaşamın karmaşıklığını gösteren birçok kanıt bulunuyor. Sol tarafta, şehrin jimnastik salonu olarak kullanılan mermer kalıntıları yer alıyor. Bu bölge aynı zamanda bir dövüş okulu olarak da biliniyor. Hemen yanında ise askerler için bir tür üniversite kampüsü, hamam ve yemekhane bulunuyor.


Ana binanın bir kısmı hâlâ sağlam durumda. İçeride iki katlı yapının yanı sıra depolama için yer altı tonozları bulunuyor. Ön tarafta ise güreş ve dövüş eğitimleri için kullanılan palaestra bulunuyor. Bugün spor salonunun pişmiş toprak çatı kiremitleriyle dolu olan bu alanlar, Termessos'un zengin ve çeşitli yaşamını gözler önüne seriyor.



Termessos'un en etkileyici kalıntılarından biri, kapalı su drenaj sisteminin kalıntılarıydı. Az su kaynağına sahip olan bu antik şehir için bu sistemler hayati önem taşıyordu. Mağaramsı kaplar, 1500 tona kadar su tutabilme kapasitesine sahip ve özellikle Büyük İskender'in şehri ablukaya alması sırasında şehrin hayatta kalması için kritik öneme sahipti. Bugün, bu kaplar büyük ihtimalle terkedilmiş şehrin kalıntıları arasında bulunabilir; kırık sütunlar ve diğer molozlarla dolular.


Termessos'un sonunda şehrin başka bir yere taşınmasına neden olan faktörlerden biri de su kıtlığı olabilir. Bu spekülasyonlar, antik dönemdeki su yönetimi ve şehrin sürdürülebilirliği üzerine derinlemesine düşündürücü sorular doğuruyor.